İçeriğe geç

Kanun teklifi için en az kaç milletvekili gerekir ?

Kanun Teklifi İçin En Az Kaç Milletvekili Gerekir? Eşik Düşük, Etkisi Yüksek

Söyleyeyim: Bu mesele sadece teknik bir “usul” değil, demokrasinin sinir uçlarına dokunan bir güç meselesi. Parlamentodaki en küçük hareketin bile toplumsal sonuçları var. “Kanun teklifi için en az kaç milletvekili gerekir?” sorusu da tam burada kritikleşiyor; çünkü eşiği nereye koyduğunuz, hangi fikirlerin meclis gündemine sızabildiğini belirliyor.

Hukuki çıplak gerçek: Eşik nedir?

TBMM’de sıradan (anayasa değişikliği dışındaki) bir kanun teklifi için asgari imza sayısı bir. Evet, tek bir milletvekili imzasıyla teklif Başkanlığa verilebilir; İçtüzük uygulamasında bu çıplak gerçek böyledir.

İş anayasa değişikliklerine geldiğinde tablo değişir: TBMM üye tam sayısının en az üçte biri (bugünkü 600 sandalyeli yapıda 200 milletvekili) yazılı teklif vermelidir; bu kural Anayasa’nın 175. maddesinin açık hükmüdür. Kabul içinse nitelikli çoğunluk gereklidir.

Bir parantez: Bütçe kanun teklifi artık yürütmeden, doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından TBMM’ye sunulur; bu da 2017 sonrası mimarinin ana kolonlarından biridir.

Bir imza yeterse: Demokrasi mi, vitrin mi?

Bir milletvekilinin tek başına teklif verebilmesi kulağa demokratik geliyor: Azınlık görüşleri de gündeme gelebiliyor, komisyonlar “kamuoyunda sesini duyuramayan” meseleleri tartışma şansı buluyor. Nitekim yeni dönemde birçok teklif çoklu imzalarla gelse de, kapı tek imzaya açık kaldığı için gündeme giriş bariyeri düşük seyrediyor. (Örnek: Son yıllarda farklı alanlarda, çoklu imza taşıyan kapsamlı tekliflerin TBMM’ye sunulduğunu sıkça gördük.)

Ancak madalyonun öteki yüzü ağır: Vitrin yasamacılığı. Düşük eşik, parlamento zeminini bazen kamuoyuna “sinyal” verme alanına dönüştürebiliyor. Çok sayıda teklif, etkisi, fizibilitesi ve etki analizi zayıf olduğu halde manşetlere oynamak için hazırlanabiliyor. Sonuç? Komisyonların iş yükü şişiyor, teknik kalite dalgalanıyor, asıl öncelikli düzenlemelerin takvimi sıkışıyor. İçtüzüğün gündem planlama gücü var ama her plan, sınırlı kaynak ve zaman içinde bir tercih seti demek.

Teklif eşiğinin üç kırılgan noktası

1) Etki analizi eksikliği: Düşük imza eşiği, teknik hazırlığı zayıf, maliyet-fayda hesabı yapılmamış metinlerin artmasını teşvik edebiliyor. Oysa iyi yasama; etki analizi, uygulama takvimi ve ikincil mevzuat projeksiyonu ister. (Bütçe teklifinin bile Anayasa’da ayrık ve sıkı bir takvime bağlanması boşuna değil.)

2) Meşruiyet algısı sorunu: Tek imzayla gelen teklif, siyasi iklim gerginse “kişisel ajanda” şüphesine daha açık. Çok imzalı, partiler üstü beraberliklerse toplumsal meşruiyeti güçlendiriyor. Yakın dönemde geniş imzayla sunulan bazı kapsamlı teklifler, kamuoyunda “ortak sorumluluk” algısını artırdı.

3) Gündem enflasyonu: Bir milletvekilinin bile teklif verebilmesi, dosya enflasyonu yaratabiliyor. Bu da kaliteli komisyon incelemesini ve sivil toplumdan gelen veri/kanıt katkılarını seyreltebiliyor. Gündem tıkandığında, önemli ve acil dosyalar ile sembolik nitelikte olanları ayıklamak idari bir güçlük.

“Bir imza” kuralını nasıl iyileştiririz?

Seçenek A – Ortak imza eşiği: En azından birlikte imza kültürünü teşvik için, insanlar üzerinde maddi/kurumsal etkisi yüksek tekliflerde asgari iki-üç imza aranabilir. Bu, tekil şov yerine müzakereyi ve komisyon öncesi ön istişareyi özendirir.

Seçenek B – Zorunlu etki analizi: Belli bir mali eşik veya hak etkisi barajını aşan her teklife, etki analizi ve uygulama planı zorunluluğu getirilebilir. Böylece “siyaseten parlayan, teknik olarak sönen” metinler erken aşamada ayıklanır.

Seçenek C – Komisyon öncelik kriterleri: İçtüzük, “aciliyet, kamu maliyeti, temel hak etkisi, düzenleyici tutarlılık” gibi ölçütlerle komisyonların önceliklendirme şemasını şeffaflaştırabilir. Bu, gündem yönetiminde öngörülebilirlik sağlar.

Gerilim noktası: Erişim ile kalite arasında denge

Bir yanda temsil ve erişim (tek imzayla bile fikirler Meclis’e girebiliyor), diğer yanda teknik kalite ve kaynak verimliliği var. Anayasa değişikliği için 200 imza şartı, kurucu metnin sertliğini güvenceye alıyor; buna karşılık sıradan kanun teklifinde eşiğin düşük kalması, demokratik dolaşımı mümkün kılıyor. Bu dengeyi bozacak her hamle, ya katılımı kısar ya da kaliteyi aşındırır.

Gerçek provokasyon şudur: Sorun tek imzada değil, tek imzayla gelen metnin de aynı ciddiyetle veri, maliyet ve hak etkisi süzgecinden geçmemesinde. Eşiği yükseltmek yerine, süzgeci keskinleştirin.

Son söz: Cesur ama adil bir yasama için

Bir milletvekili imzasıyla teklif verilebilmesi, demokrasinin erişim iddiasını canlı tutuyor. Anayasa değişikliği için üçte birlik baraj ise kurucu metne istikrar katıyor. Geriye kalan, bu iki ucu “kaliteli süreç”le bağlamak: Etki analizleri, şeffaf komisyon takvimleri ve partiler üstü ortak imza kültürü.

Şimdi topluluğun sözü: Tek imza kuralı sizce parlamenter yaratıcılığı mı artırıyor, yoksa gündemi gereksiz yere mi şişiriyor? Anayasa değişikliği için 200 imza şartı (175. madde) yeterince caydırıcı mı, yoksa daha yüksek bir çıta mı gerekirdi? Bütçe teklifinin yürütmeden gelmesi denge-denetimde doğru ayar mı? Görüşlerinizi paylaşın; zira iyi yasama, ancak kamusal akılla keskinleşir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
prop money