Bildirimleri Sessize Alınca Ne Oluyor?
Hayatın Kıyısında Bir An
Kayseri’nin soğuk bir akşamında, telefonumun ekranındaki sürekli bildirim seslerine dayanamayıp, nihayet bildirimleri sessize aldım. İlk başta sadece birkaç saatlik bir sessizlik düşüncesiyle başladım ama o gece, telefonumu sessize almanın anlamını daha derinden keşfettim. Saatler geçtikçe, o sessizlik duygusu beni sarhoş etti, ama bir o kadar da yabancı hissettirdi. Bildirimler, bir nevi hayatımın sesi haline gelmişti.
Bir anda telefonumdan gelen her sesi, her titreşimi kontrol etme zorunluluğumdan kurtulmuş gibi hissettim. Sessizlik, bir yanda rahatlatıcı, bir yanda da korkutucu bir şeydi. Günlerdir, sürekli bir koşuşturmaca içinde, insanlardan, işlerimden, sosyal medyadan gelen mesajlardan başım dönmüştü. Ama işte o an, bildirimler sessize alınınca hayatımda bir boşluk oluştu.
O Anın Korkusu
Hemen ardından, düşündüm… Neden korkuyordum? Ne vardı bu kadar telaşlanacak? Kimseye ulaşamayacak olmanın, bir anlamda yalnız kalmanın bu kadar tedirgin edici olması bana garip geldi. O an, hem rahatlama hem de bir kaybolmuşluk hissi vardı. Bildirimleri sessize almanın, hayatıma bir süreliğine bir boşluk, bir ayrılık ekleyeceğini düşünmemiştim.
Bunlar hiç düşündüğüm duygular değildi. Hayatımda her şeyin, her şeyin bir hızla akar gibi, bir şekilde bağlanmış olması gerektiğini düşünüyordum. Ama şimdi, birden bire her şeyin yerini bulmaya başlaması, sanki bir an durakladım gibi hissediyorum. Bildirimlerin, sürekli bir bağlantının, adeta bir zorunluluğun parçası haline gelmesi çok tuhafmış. İşte o sessizliği kabul ettim, ama hala korkuyordum. Korktuğum şey, sanırım yalnız kalmaktı.
Yavaşça Bir Yalnızlık
Biraz zaman geçti ve bir şey fark ettim. O sessizlik, yalnızca telefonun ekranından gelen bildirimleri susturmakla sınırlı kalmadı. İçimdeki diğer tüm sesler de sustu sanki. Hayatımda daha önce yaptığım şeyleri tekrar gözden geçirmeye başladım. Hangi insanlarla gerçekten zaman geçiriyorum? Kimlerle gerçek anlamda bir bağım var? Sadece sosyal medyada, WhatsApp gruplarında, e-posta kutumda gördüğüm mesajlardan mı sorumluyum?
O gece, bildirimleri sessize almanın ötesinde, kendime olan bağlantımı tekrar keşfetmeye başladım. O zaman fark ettim ki, dünyada herkes kendi hızında koşuyor, bir yere yetişmeye çalışıyor, ama gerçekten kaçımız durup bir anı hissedebiliyor, gözlerimizi kapatıp iç dünyamıza bir bakabiliyoruz? Bildirimler sustukça, bu sorular daha güçlü hale geliyordu. Yavaşça, o bildirimlerin gürültüsü içinde kaybolmuş olan “ben”i bulmak zorlaşmıştı.
Sessizliğin Gerçek Anlamı
Bir süre sonra, bildirimleri sessize almanın sadece bir başlangıç olduğunu fark ettim. O sessizlik, hayatın hızından sıyrılmanın, biraz olsun kendimi dinlemenin ne kadar değerli olduğunu öğretiyordu. Başta korktuğum yalnızlık, bana aslında kendimi tanıma fırsatı sundu. Şu an bu satırları yazarken, o sessizliği kabul etmiş olmak, hayatın gürültüsünden biraz olsun uzaklaşmak, doğru yolu bulmamı sağladı.
Günler geçtikçe, sosyal medyada ya da arkadaşlarla yapılan gruplarda sohbet etmiyorum diye endişelenmedim. Hatta bir noktada, günde sadece birkaç kere telefonumu kontrol etmeye başladım. O bildirimlerin gelmemesi, bir anda her şeyin bir yarışa dönüşmediği anlamına geliyordu. Bu yüzden, daha yavaş ama daha anlamlı bir şekilde yaşamak mümkündü.
Sonuç: Bildirimlerin Sessizliğine Dönüş
Bir hafta sonra, bildirimleri tekrar açtım. Ama artık eskisi gibi hızlıca her mesaja göz atmak, her bildirimle ilgilenmek gibi bir zorunluluğum yoktu. O sessizliğin getirdiği farkındalıkla, hayatıma daha bilinçli bir şekilde devam ettim. Artık her bildirim bir zorunluluk gibi gelmiyor; her şeyin bir zamanı, bir yeri olduğunu biliyorum.
Sessizliğin aslında içsel bir rahatlama olduğunu fark ettim. Bir an durup düşündüğümde, artık her şeyin birbirine bağlanması gerekmediğini anlıyorum. Bildirimleri sessize almak, bir bakıma kendimi duymama, iç sesimi tekrar dinlememe olanak sağladı. Evet, belki ilk başta korkutucuydu, ama sonra fark ettim ki; bazen susmak, dünyayı duymaktan çok daha anlamlıdır.